Celaleddin er-Rumi

Şubat 27, 2010

Görüldüğü gibi, Celaleddin Rumi’ye göre şeyhin, Pir’in, ermişin her ne isim verilirse verilsin tasavvufun ulu zatlarının söyledikleri ve yazdıkları şeyler aynıyla Vahiy’dir. Tıpkı kendisinin de itiraf ettiği Mesnevi kitabında olduğu gibi!…
Maalesef Celaleddin Rumi, kitabına Hindistan’dan sadece Kelile ve Dimne masallarını almamış, Erotik Hint kültürünün ürünü olan Kamasutra’dan da alıntılar yaparak bunları “Alemlerin Rabbin’den inmedir” diyerek sunmuştur.
Celaleddin Rumi, Kur’an’ın Lokman Suresinin 27. ayetini kendi kitabı için nasıl alet ediyor:

“….Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma…” (Mesnevi-Celaleddin Rumi c: 6 s: 178)

Celaleddin er-Rumi

Şubat 27, 2010

Bu paragrafta görüldüğü gibi Celaleddin Rumi, yazdığı kitabın Vahiy olduğunu iddia etmektedir! Tasavvufta bu çok görülmez. Zira tasavvuf ehli, velilerin tasavvufta vahiy aldıklarına inanırlar….

Kitabının bir başka yerinde Celaleddin Rumi şöyle diyor:

“Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya. Tanrı, doğrusunu daha iyi bilir ya, Tanrı vahyidir! Sofiler, bunu halktan gizlemek için Gönül Vahyi demişlerdir!”….”
(Mesnevi-Celaleddin Rubi MEB Yayınları, c: 4 s: 151)

Celaleddin er-Rumi

Şubat 27, 2010

Celaleddin Rumi, tasavvufi görüşlerini “Tanrısal Aşkı” kendisinde bulduğunu söylediği Şemsi Tebrizi’den almış.

“Celaleddin Rumi, aşkla, müzikle, raksla ve şiirle beslenip gelişen ve dinler üstü yolda kadına da büyük bir önem vermiş onu da hayata almaya çalışmış ve insanlığın, kadınla bir bütün olduğunu duymuştu. O herşeyden önce kadının kapanmasının, örtünmesinin aleyhindeydi. Mesnesvisin’de kadını yaratılmış değil, yaratan (!) bir kudret olarak öven, sert ve kaba ruhlu erkeklerin kadına zulmedebildiklerini söyleyen, asil insanların ince ruhlu olgun kişilerinse kadına bağlı olacaklarını, hatta onun reyine uyacaklarını ona hürmet edeceklerini bildiren Celaleddin Rumi “Fihi ma fih”inde, bir fasılda, kadını ekmeğe benzetmek Celaleddin Rumi bu şeylerin kendisine gelen Vahiy olduğunu iddia ederek resmen Mesnevi’yi Kur’an’la yarıştırmaktadır.
Yazının devamını oku »

Hacı Bayram Veli

Şubat 27, 2010

“Ne lazım gelir ey müslümanlar ki ben kendimi bilmiyorum?
Ne Hıristiyan, ne Yahudi, ne Ermeni, ne de Müslümanım”
(Ahmet Kisravi. Edebiyat Üzerine. s.78. Perçem Yay. 4.baskı. (Farsça))

“Dostsuzun göricek şirk yağmalandı”diyen Yunus Emre ise diğer bir çok şiirinde benzer konuyu ifade etmekten geri kalmaz. Şüphesiz konunun örneklerini daha değişik kişilere yaygınlaştırmak mümkündür. Çünkü, Kültür İslâmı gereği duygusal bir tavırla yüceltilen bir çok ünlü sûfîde sözkonusu inancın değişik ifadelerle açığa çıktığı görülmektedir. Örneğin Hacı Bayram, benzerlerinin Yunus Emre’de bolca bulunduğu bir şiirinde, Vahdet-i Vücud inancını dile getirir:

Bayram özünü bildi, Bileni anda buldu, Bulan ol kendi oldı, Sen seni bil sen seni
Yazının devamını oku »

Celaleddin er-Rumi

Şubat 27, 2010

Kendilerini islâm’a nisbet eden kitlelerin nezdinde ALLAH dostu,veli(!) diye tanımlandıkları halde bu insanlar müslüman oluşlarının, gerçekte bir din tercihi olmadığını, çünkü aynı zamanda yahudi, hırıstiyan, mecusi v.s dinlerin de müntesibi olduklarını çok açık bir şekilde ifade ederler:

“…Celâleddin er-Rumî “Divan”ında şöyle diyor:

“Canım, ey nur, kaçma benden!
Kaçma benden ey parlayan görünüm,
Kaçma benden kaçma benden!
Şu sarığa bak, onu nasıl başıma koydum,
Hatta bileğime taktığım Zerdüşt’ün zünnarına bak!
Zünnarı taşırım, yemliği taşırım.
Belki nuru taşırım, kaçma benden!
Müslümanım ben, ama Hırıstiyanım, Brahmanistim, Zerdüştiyim.
Ey yüce Hakk, sana tevekkül ettim, kaçma benden.
Bir tek tapınağım; mescid, kilise veya puthanem yok benim.
Sonsuz nimetim yüce yüzündedir, kaçma benden kaçma benden!”
(Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.S.160 (Dr. Mustafa Galveş, et-Tasavvuf fi’l- Mizan, 100-101’den))

MENAKIB’ÜL ARİFİN

Şubat 17, 2010

MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki

Yine sultan veled buyurdu ki: bir gün babam medresede bilgiler saçıyordu. (bu arada) “halis mürid kendi şeyhinin herkesten üstün olduğuna inanan kimsedir. Mesela: bir adam beyazid (bistami)’nin müridlerinden birine “senin şeyhin mi büyük, yoksa ebu hanife mi?” diye sordu. Mürid “benim şeyhim” diye cevap verdi. (Nihayet) o birer birer bütün sahabeyi saydı, fakat mürid yine şeyhinin hepsinden büyük olduğunu söyledi. Sonra “Muhammed mi büyük, senin şeyhin mi?” dedi. En sonunda “ALLAH mı büyük, yoksa senin şeyhin mi diye sordu? Mürid “ben ALLAH’ı şeyhimle gördüm, şeyhimden başka bir şey tanımam, hep onu tanırım.” dedi. Başka bir müridden de “ALLAH mı büyük yoksa senin şeyhin mi?” diye sordu. Bu mürid de “bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur” dedi.

Ariflerden biri de “bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır ki o farkı ortaya koysun” demiştir. Nitekim buyurmuştur ki: “ ALLAH görünmediği için peygamberler onun naibi olmuşlardır. Hayır böyle de değil.Bu naible, naibin naibliğinde bulunduğu kimseyi ayırmak çirkin şeydir. burada ikilik yoktur.”
(MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki cilt 1, sf. 324-325)

MENAKIB’ÜL ARİFİN

Şubat 17, 2010

Orjinali konyadaki mevlana müzesinde ; mevlananın kendi el yazması iledir :

Mevlâna ve Şems arasında geçtiği söylenen hadisede de görüldüğü gibi, Vahdet-i vücud, kadın kılığına giren Tanrı ile seviştiğini iddia etmektir. Ne gariptir ki; ALLAH’a söverek nara atan sarhoş bir sokak serserisini, öldürmeye-dövmeye kalkan sofî, Şems ile Mevlana arasında geçtiği söylenen şu hadiseyi kutsar veya sessiz kalır: “Mevlana Şemsin yanına girdi. Şems şahane bir çadırda oturmuş Kimya Hatun ile oynaşıyordu. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı koca oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems (Mevlâna’ya) içeri gel diye seslendi. Mevlana içeri girdiğinde Şems’ten başkasını görmedi. Kimya nereye gitti? dedi. Şems ‘Yüce Tanrı beni o kadar severki, istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya Hatun şeklinde geldi’ buyurdu.

MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki

Mevlana, Şemsi Tebriz’in ve şeyh Hasisi’nin edepsizlikleri

Şubat 17, 2010

Mevlana Şemsi Tebriz’in ve şeyh Hasisi’nin edepsizlikleri (S.59-60)

Yine Sultan Veled hazretlerinden nakledilmiştir ki: Bir gün Mevlânâ Şemseddin iyi ve namuslu kadınları övüyor ve onların iffet ve ismeti hakkında: “Bununla beraber bir kadına, Arşın üstünde bir yer verseler, onun nazarı birdenbire dünya üzerine düşse ve yeryüzünde intiaza gelmiş bir tenasül âleti görse deli gibi kendini ordan aşağı atar ve âletin üstüne düğer; çünkü kadınların mezhebinde ondan daha yüksek bir mertebe yoktur” buyurdu ve sonra şu hikâyeyi anlattı:

Yazının devamını oku »

MENAKIB’ÜL ARİFİN

Şubat 17, 2010

MENAKIB’ÜL ARİFİN II (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki – Sultan Veled, Mevlana, Şems ve Kimya Hatun şirki (S.56-57)

Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir ki: bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları sebebiyle Mevlana’dan: “ şarap helal mıdır veya haram mı?” diye sordular.
Onların maksadı Şemseddin’in şerefine dokunmaktı. Mevlana kinaye yolu ile “İçse ne çıkar: Çünkü bir tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz. Bu denizin suyu ile abdest almak ve onu içmek caizdir. fakat küçücük havuzu şüphesiz bir damla şarap pisletir. böylece tuzlu denize düşen herşey tuz hükmüne girer. Açık cevap şudur ki, eğer Mevlana Şemseddin şarap içiyorsa, herşey ona mübahtır. Çünkü o deniz gibidir. eğer bunu senin gibi bir kızkardeşi fahişe yaparsa, ona arpa ekmeği bile haramdır.” buyurdu.

Fi hi ma fih Mevlana M.E.B çev meliha İlker ambarcı oğlu İstanbul 1990
Mesnevi Mevlana M.E.B çev. Veled İzbudak , gözden geçiren Abdulbaki Gölpınarlı , İstanbul 1990

MENAKIB’ÜL ARİFİN II (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki – (cilt 2, sf. 72)

Sultan Veled, Mevlana, Şems ve Kimya Hatun şirki

Şubat 13, 2010

Sultan Veled, Mevlana, Şems ve Kimya Hatun şirki (S.56-57)

Yine Sultan Veled’den nakledilmiş tir ki: Bir gün ileri gelen sofiler babam Hudavendigâr’dan: “Abu Yezid (Tanrı rahmet etsin), Ben Tanrı’mı daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde gördüm, buyuruyor. Bu nasıl olur?” diye sordular. Babam:
“Bunda iki hüküm vardır: ya Bayezit Tanrı’yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş, yahut Bayezid’in meylinden ötürü Tanrı onun gözüne bir genç çocuk suretinde gözükmüştür “dedi.

Yazının devamını oku »